Geceyi güne çevirmek için dizildik 70 koşucu başlangıç çizgisinin ardına...
20 Nisan gece yarısı saat 12'de koşmaya başlayacak koşucuların yüzünde belli etmekten kaçındıkları silik bir endişe. Belki de en fazla endişeyi ben taşıyorum ama tek isteğim yarışın bir an önce başlaması böylece parti başlamış olacak ve kaçınılmaz olanla yüzleşmek en keyiflisi, ne de olsa hazırdım bütün bir yıl İznik'i, bu yarışı beklemiştim.
Geçen sene 105. kilometrede bırakmak zorunda kaldığım andan itibaren bu bir yüzleşme, İznik ile vereceğim savaşın ikinci bölümüydü. Başlangıç çizgisindeki heyecan yavaş yavaş artarken son fotoğraflar çektiriliyor, dost sohbetleri son kez sırtlarımızı sıvazlıyordu. "Aydos537" bizim güzel takımımız 4 yarışmacı ile: Mehmet Ali, Harun, Turgut ve bendeniz şeklinde dizilmişti çizgiye, ekibin diğer üyeleri yanımızda, gelemeyenler ise telefon başında destek veriyorlardı. Sonunda işaret verildi İznik'in minik sokaklarından karanlıklar içine doğru yavaş yavaş kaybolmaya başladık. Harun şöyle yavaşça arkadan ileri doğru elini salladı, haydi takıl peşime diyordu ama kararlıydım gerekirse en geriden başlayacaktım öyle de yaptım ilk kilometreyi 6.5 dakika civarlarında koşarak yumuşak bir sürat ile ilerliyordum herhangi bir rahatsızlığa yol açmamalıydım, ta ki korkularımdan ilki ile karşılaşana kadar; sol kaval kemiğim şişiyordu sanki bilekten dize kadar olan bölüm bacağımı kilitliyor "shin splint" olarak bilinen rahatsızlık bir yıllık emeklerimin üzerine oturuyordu...
Oysa bu bir yıl çok keyifli geçmişti, ilk hedefim Fransa'da yapılacak Utmb ultra festivaliydi. 30 Ağustos'ta 120 kilometrelik Tds parkurunu koşmuş, ardından 2 Aralık'ta İda ultraya katılıp Kaz dağlarında 94 kilometrelik harika bir koşuyu tamamlamıştım. Ardından vücudumu kış döneminde dinlendirmek, rehabilite etmek ve koşu harici programlarla güçlendirmek vardı. Kuvvet egzesizleri, yüzme, stretching ve pilates derken araya sadece Ocak ayında yapılan Çekmeköy ultra maratonunu koymuştum. Bu yarışa katılarak 53 kilometrelik bir çamur banyosunun ardından tekrar rehabilitasyon çalışmalarına geri döndüm. Fakat spor salonuyla artık vedalaşmam gerekiyordu, Şubat ayının ikinci haftası ile birlikte yavaş yavaş koşulara başladım. Haftalık programlarım sorunsuz ilerlerken Nisan ayına doğru sebebini anlamakta zorlandığım yorgunluk hissi ile savaşmaya başladım, hızlanamıyor sadece kilometreleri toplamaya çalışıyordum. Yüz kilometre toplayacağım haftanın uzunu elli kilometre olacaktı ancak kolumu kıpırdatamıyor, ağrılar moralimi bozuyordu. Bende arkadaşlarımın önerisine kulak vererek elli kilometreyi kısalttım ve yüz kilometreyi görece daha kısa antrenmanlarla topladım. İki haftanın ardından antrenman süreci tamamlandı. Üzerimde sadece ufak tefek ağrılar kalmıştı, dinlenme süreci tam zamanında gelmişti artık yüzleşme vaktiydi...
İşte bir koşucunun en büyük korkusu; sakatlık beni yine aynı yerde, aynı yarışta bulmuştu. Ağrıyan kaval kemiğim ile mücadele edebilmek için karanlıklar içinde en güzel gülümsememi taktım yüzüme, tek bildiğim buydu: sakin ol, acıya dayan, gülümse, acı birazdan geçecektir. Daha gecenin başında en arkada kalmış koşar gibi yapsamda aslında yürüyordum, onuncu kilometrenin ardından biraz zorlamaya karar verdim hızımı kilometrede 6.5 dakikaya çıkartarak 24. kilometredeki Boyalıca kontrol noktasına ulaşmayı başardım. Burada Harun ile vedalaşmak zorunda kaldım maalesef sakatlığı nüksetmiş ve daha fazla mücadele edemeyecekti onun moral verici desteği ile kontrol noktasında oyalanmadan gece bölümünün en sert yokuşuna doğru ilerlemeye başladım. Batonlarım arızalanmamış olsa bu tırmanışta kullanmayı çok isterdim böylece sırt ve bel bölgesine yüklenmemiş olacaktım ancak artık yanımda değil ve ilerlemeye devam etmeyelim. Sonunda tepeye ulaştım bundan sonrası 70. kilometreye kadar neredeyse dümdüz, ağrılarım azalmaya başladı, bülbül sesleri güzel bir şarkının notaları gibi, zeytin bahçeleri güneşe uzanacak yolumu gösteriyor, yavaş yavaş sabaha koşuyorum ve sonunda gün yüzünü gösterirken 55. kilometre Örnekköy noktası artık çok daha yakın, burası yenilenme bölgem olacak, gecenin yükünü üzerimden atmamı sağlayacak yeni kıyafetler ve sıcak bir çorba...
Örnekköy'e ulaşırken sanki geçen yıl ki senaryo tekrarlanıyor, ağrıyan bacağımı korumaya çalışırken dengesizleşen vücudum, aynı bacakta kalfden başlayıp dizin arka bölümü ile birleşen bir kas zedelenmesine sebep oluyor, neyse biraz dinlenme iyi gelecek. Burada sevgili Aykut Çelikbaş'ın herzaman ki desteği mental olarak beni topluyor ve ayağa kalkarken başka bir yarışmacı Fatih Kocaman ile tanışıyorum, Fatih bazı talihsizlikler sonucunda tamamlayamadığı İznik ultrayı bu sene kesinlikle tamamlamak istiyor ve birlikte İznik gölü kıyısında koş yürü yapmaya başlıyoruz, bir süre sonra birbirimize iyi senkronize olamayınca kendisinden ayrılıp 70.kilometredeki Sölöz kontrol noktasına ulaşıyorum.
Sölöz aslında 140cılar için çok daha iyi bir eşya bırakma noktası olarak gözüküyor, bulunduğu lokasyon ve tesis imkanları çok iyi, ben de bu sebeple bu noktayı olabildiğince değerlendiriyor ve yokuşların başlayacağı bölüme girmeden önce bolca enerji topluyorum, ardından gelsin bitmeyen yokuşlar...
Bir anda sihirli değnek değmiş gibi hissediyorum koş yürülerim çok güçlü, ağrı yok, etap üzerinde neşeli sohbetler eşliğinde ilerliyoruz, bir ara bizim takımdan 90k koşucuları Tanzer, Onur ve Mehmet Bürge ile denk geliyorum, 90k parkurundaki Alpay'ın çok iyi tempo yakaladığını ve önlerde olduğunu anlatıyorlar. Biraz sonra arkadaşları azat edip yalnız başıma Narlıca kontrol noktasına ulaşıyorum. Kontrol noktasında dinlenirken gözüm zaman sınırlamalarına takılınca Müşküle'ye ulaşmak için iki buçuk saat sürem kaldığını fark ediyorum ve panikle yerimden fırlayıp azap verici Müşküle yolculuğuna başlıyorum. Yolda karşılaştığım 140cılara cut-off -bir sonraki istasyonda olmamız gereken zaman sınırı- sürelerini anlatıyorum ama kimse önemsemiyor bu kadar rahat olmalarına hiç anlam veremiyor ve devam ediyorum. Artık ağrılar geri döndü, parkur çok sert, canım yanmaya başladı, zeytin bahçeleri içinde bir in bir çık artık kafam bulanıyor, sonunda kalabalık bir grupla Müşküle kontrol noktasına giriyorum, burası sadece su ikmal noktası ve durmaya hiç niyetim yok su takviyesi yapıp hemen istasyonu terk ediyorum eğer Süleymaniye'ye zaman sınırından önce ulaşırsam artık yarışı tamamlamak için önümde kendimden başka engel kalmayacak. Narlıca'dan itibaren parkurda kolay hiçbir yer yok, daracık patikalar, zorlu tırmanışlar, aklınızı zorlayan bir tecrübe, tam bu gel gitlerin arasında Soner ağabeye rastlıyorum kısa sohbet iyi geliyor ancak içimdeki endişeyi durduramadığım için ondan ayrılıp tırmanmaya devam ediyorum sonunda ağaçların arasından sıyrıldığımda; Süleymaniye'nin aşağılarda bir yerlerde beni beklediğini biliyorum, koş Alp koş...
Kontrol noktasına yaklaşırken arkamdan eğlenceli sesler geliyor, Intersport running team'den Ercan ve Özcan 90k etabında harikalar yaratarak ilerliyorlar yanıma geldiklerinde neşem yerine geliyor beraber ilerliyoruz ardından başka bir dost ses geliyor; Harun sakatlığına rağmen evine dönmeyip, takıma destek olmak için Süleymaniye'de bizleri beklemiş. Hiç oyalanmadan durum değerlendirmesi yapıp eksiklerimi tamamlayıp Harun'la vedalaşıp yollara revan oluyorum ve her İznik yolculuğumda olduğu gibi, yine yeni bir dost ediniyorum "Kenan Kıbıcı" kendisi ile iyi uyum sağlıyor ve son kontrol noktasına doğru kararlı koş yürülerle ilerliyoruz, Derbent'e girdiğimizde gece ikinci kez geliyor, içim tekrar ürperiyor. Kontrol noktasından çıktığımda tek hayalim İznik'i göreceğim o inişe ulaşabilmek, birbirimizi motive ederek emin adımlarla ilerliyoruz sonunda ışıl ışıl kasaba ayaklarımızın altında ama benim gücüm tükendi, konuşmadan sessizce uğurluyorum Kenan ağabeyi ve iniyorum ağır ağır. Sonunda sokak lambalarının aydınlattığı küçük bir köydeyim, artık kasaba yakın olmalı, biraz insan biraz araba görmek istiyorum. Köyden çıkınca dümdüz bir yol karşılıyor beni, upuzun ve boş, zeytin ağaçları, bülbül sesleri herşey aynı. Hepsine sövmeye başlıyorum, ağaçlara kuşlara küfrediyorum yeter artık yeter! Aklıma organizasyonu düzenleyen Caner geliyor, ona da bağırıyorum: İznik'e bağlasana be adam niye dolaştırıyorsun niye niye... Bağlamıyor, surların dibinden dolaştırıyor, dolandırıyor, dolandırıyor, aniden farklı bir ışık hüzmesi görüyorum evet bu bitiş çizgisine koşacağım o gurur yolu. Yola adım attığımda herşey bitiyor, biraz yürüyor biraz koşuyorum, tüylerim diken diken, içimdeki çocuk yine geri döndü beraber ilerliyoruz bitiş çizgisine, ardından o güzel dost sesler; Utku, Can ve Cengiz kendi koşularından sonra inatla beni beklemişler, yanımda koşuyorlar son metreleri ve yirmidört saat yirmiiki dakika sonra dudaklarımdan dökülen iki kelime ile bitiriyorum yolculuğumu: Oh be...
...................................................
Pabıçlarım : Columbia Caldorado 2 / Puanım : İşimi görüyor ancak hiç sevemedim.
Heybem : Salomon Adv Skin 12 Set / Puanım : 8/10
Kısa pantul : Kalenji Şort / Puanım : 9/10
Aydos537 / Erdi-Tanzer-Harun-Alpay-Mali-Turgut-Mehmet-Emre-Alp
Harun ile son değerlendirmeleri yapıyoruz
İşte Takım
Utku, Can, Cengiz
Bravo Alp. Savaşını kazandın işte. Bundan sonra korksun senden İznik 140 😀 Harika rapor. Tekrar tebrikler 👏
YanıtlaSil